Sorgulamalar…

Philosophy-felsefe

Düşünen herkes felsefe yapar mühim olan sistematik düşünmek ve düşündüklerini anlamlı bir şekilde bir araya getirebilmek. Bu iş elbette yaşla çok alakalı çünkü ne kadar çok veri o kadar çok bilgi demektir ki bu kadar çok bilgiden daha anlamlı bütünler elde edilebilir. O yüzden filozoflar genelde yaşlıdır ve “aksakal”la temsil edilir. Tabi ki akıl yaşta değil baştadır ama o aklı başta olanın 15 yaşı ile 65 yaşı arasında da dağlar kadar fark vardır. Felsefe yapmak eğitimle de alakalı değildir, ilkokul mezunu olmayan ama tecrübeleriyle gençlere kahve köşelerinde nasihatler veren ve çıkarımlarda bulunan bey amca da filozoftur, köprü altında 3-5 yıl bali çekmiş ve yaşadıklarıyla dünyayı sorgulayan müptezel gençte. Burada bakılacak husus, anlattıklarının kendi içinde tutarlılığı olup olmadığıdır. Yoksa yanlış ve doğru yoktur hepinizin bildiği gibi felsefede. Çünkü her şart ve insan kendine özgü ve biriciktir. Bu durumu sağlayan en büyük değişken de zamandır. Zaman “An” ların birleşimi olduğuna göre her an kendine özgüdür. Ben o 3 yıl köprü altında yaşamış çocuğun dünya görüşünü anlayabilmek için 3 yıl köprü altında yaşasam onun hissettiklerini ve dünyadan aldıklarını alabilir miyim? Dünya ile ilgili çıkarımım aynı olur mu? Yaşamakla, sevgiyle, dostlukla ilgili? Elbette hayır. O bilmem kaçıncı ayda bir kedinin bir serçeyi yemesini görmüş ve etkilenmiş olabilir. O esna da ekmek yiyordur mesela, ya da karnı açtır bilemeyiz. Yağmur yağıyordur, bir ambulans geçiyordur, güzel bir parfüm kokusu geliyordur. Kavga eden sevgililer de geçiyor olabilir. 1 gün önce, 3 gün önce ya da 1 ay önce gazetede okudukları vardır aklında, vs. vs.. Gördüğünüz gibi bu kadar sayısız derecede olasılık her “An” ı kendine has kılar. Dolayısıyla o anı yaşamış olan insan da “Biriciktir”.

Bende kendime has “Biricik”liğimle zaman zaman felsefe yapıyorum. Yani zaten zihnimde var olan ve orada burada dağınık bir şekilde uçuşan fikirleri derleyip toparlıyorum. Elbette bunlar genelde geceleri oluyor. Her şeyden sıyrılmışken, kendinle konuşabildiğin zamanlarda.

Geçenlerde otururken kimlere kızdığımı kimlerden nefret ettiğimi bir düşündüm ve hiç olmadığını fark ettim. Elimde olsaydı kimlerin olmasını istemezdim diye düşündüm hayatta, ama kimseyi bulamadım.  Sonrada neden insanlardan acaba nefret etmiyorum diye düşünmeye başladım. Acaba hasta mıydım? Birden, bir zamanlar duyduğum bir hastalığa takıldım:  Williams Sendromu! Acaba Williams Sendromu mu vardı bende? Bu hastalığa sahip olanlar her durumda mutlu olan, kin tutmayan, kırmayan, kavga etmeyen, kızmayan, küsmeyen, darılmayan ve mütemadiyen güvenen insanlardı! üstelik başlarına ne gelirse gelsin! Başladım daha derin araştırmaya bu hastalığı ama benimle alakası yoktu. Sonuçta ben zaman zaman üzülüyor ve sinirleniyordum, bu hastalarda bu durum hiç görülmüyordu. Bendeki sorun: ben kısa bir süre sonra unutuyor ya da affediyordum. Bu durum acaba dışardan karaktersizlik gibi mi algılanıyordu?

Biraz kafa yorduktan sonra nedenini buldum. Herkesi sevmek zorunda değilim elbette ama benim için kötü insanlar ve kötü deneyimler de bir kazanç. Daha derinlere indim zihnimde ve gördüm ki bu kazanç çok ilginç bir yere de bağlanıyor: Çağdaşlık. Fark ettim ki ben küçük yaşlardan beri aynı konuya hayranlık duyuyorum. Bu insanların benimle aynı zaman diliminde yaşıyor olmaları bana çok heyecan verici geliyordu. Çağdaşlarımsınız, ister büyük ister küçük olun. İnsanları değerli kılanda bu benim için. 1900’lü yıllarda yaşayanlar ya da 2100 yılında yaşayacak olanlar benim için bir anlam ifade etmiyorlar. Geçmiştekiler görevlerini tamamladı gitti gelecektekileri de ben görmeyeceğim. Ama benim için önemli olan şuanda yaşayanlar ve öyle ya da böyle hayatıma dokunan insanlar. O yüzden kimseye düşman olamadığımı anladım. Yani zihnimde kutsal, şahane, gizemli olarak gördüğüm bir alanı oluşturuyor hayatımda yaşayan tüm insanlar. Kısacası herkes değerli birer elmas gibi geliyor bana. Herkesin enerjisini hissediyorum bariz bir şekilde. Sanki herkes varoluşuyla “ben senin imgelerinin bir parçasıyım; beni gördün, beni dinledin, benim filmlerimi izledin, benimle kavga ettin, beni sevdin, beni görmezden geldin, bana yardım ettin ya da benim yardımıma ihtiyaç duydun bu şekilde de sen sen oldun dostum” diyorlar bana. Belki de bu yüzdendir yeni tanıştığım pek çok kişiyi daha önceden tanıyormuşum hissini normalden fazla yaşıyor olmam.

Bana bir mucize gibi geliyor ya da bir sihir gibi. Tamam ben bu anda doğdum ve yaşıyorum da sen neden şimdi ve bu anda yaşıyorsun. Bu sana da heyecan verici gelmiyor mu? Tahmin edebiliyorum gelmiyor. Ama bana geliyor. O yüzden gözümü şişirenleri, işimden edenleri, yolda kaldığımda 1 tl vermeyenleri çok iyi anlıyorum. Herkes tam da olması gerektiği yerde. Herkesin hem kendisi hem de benim için görevleri var. İşte bunu anlamış olmak, insanları elimde olmayan bir sebeple affetmeme sebep oluyor.

I know, i am such a fool…

Soner Arslan
10 Ocak 2015 / 00:23
Konya

Sevebilirsin...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.