Bisküvi Savaşları- Oreo vs Bizimkiler

Çocukluğumdan beri en sevdiğim bisküvi (bak şimdi yazarken de canım istedi) Eti’nin bir ürünü olan Negro’dur. Sade ya da sütle birlikte ağzımda enfes bir tat bırakıyor. Hafif kavruk ve çok iyi ayarlanmış kakaosu gerçekten tatma duyumda haz patlamalarına neden oluyor. Belki benim deneyimlerim; çocukluğumda sıkça yemem, ilkokulda harçlıklarımızla zar zor ve kıt almamız ya da anılarımızda yer etmesi bunun değerini daha çok artırmış olabilir. Fakat başkasına, başka bir markanın başka bir ürünü daha leziz gelebilir. Bu biraz deneyimler birazda damak zevki meselesi.

Lakin benim bu yazıyı yazmamdaki sebep, sevdiğim bir bisküviye karşı aşkımı ilan etmemi okuyasınız diye değil elbette.

Pazara giren yeni bir oyuncuyu tanıtmak ve bizim markaları uyarmak için yazıyorum. Ayrıca sadece bu sektörde değil tüm sektörlerde çetin bir rekabeti haber vermek istiyorum.

Londra Merkezli  Cadbury Enterprises şirketinin bir ürünü olan Oreo bisküvileri artık Türkiye’de. Oreo Amerikalıların en çok sevdiği bisküvi (cookie) markası. Bu marka benim için ne ifade ediyor? Çok mu leziz? aslına bakarsanız hiçbir fikrim yok, henüz tatmadım. Ama buna rağmen markayı en az ülkemizdeki bisküviler kadar tanıyorum. Şeklini, logosunu yıllardır biliyorum. Çünkü bu marka saldırgan bir pazarlama stratejisi kullanıyor ve çok akıllı bir pazarlama departmanı tarafından yönetiliyor. Özellikle sosyal medyayı başarılı bir şekilde kullanarak hedef kitlesine rahatlıkla ulaşabiliyor ve sık sık adından bahsettirerek marka bilinirliğini sürekli üst düzeyde tutuyor.

Peki bu durum karşısında ülkemin markaları ne yapacaklar? Karşılarında sektörün haşarı çocuğu var. Avrupa’da ve Amerika’da çokça sevilen bir eleman bu! Dişli yani.

Kendini o kadar güzel konumlandırmış ki fazla sayıda sadık tüketicileri var ve bu kişiler gönüllü olarak içerik üretip sosyal medyada Oreo’nun reklamını yapıyorlar, bedavadan.

Hiç şüphem yok ki, bu bir şirket kültürü olduğu için aynısını Türkiye pazarında da uygulayacak ve geniş kitlelerin gönlünü kazanacak. Üstelik kalitesine de güveniyorsa kendisi ile tanıştırmayı başardığı tüketicileri de hızla sadık müşteri (bkz. Customer Loyalty) haline getirecektir.

10-15 yıl sonra ise yurt dışında olduğu gibi Türkiye’de de nostaljik ürün kategorisinde anılacaktır.

Aşağıda ki gibi sıradan bir Oreo tüketicisinin ürünü kullanarak yaptığı yaratıcı çizimler ve sosyal medyada hızla yayılması gönüllü reklamcılığa bir örnek olabilir. Bunlardan çokça var. Devam edelim..

oreo-experiment-1

oreo-experiment-4

oreo-experiment-6

oreo-experiment-5

Markanın önemli bir özelliği de sürekli kendini geliştiriyor olması. Geliştiriyor derken tadını formülünü vs. kastetmiyorum deneyimler konusunda kendini geliştiriyor. Örneğin paketlerini oluşturması veya ürünün kaymağının kalınlığını artırmak gibi tüketiciyi dikkate alarak yapılan değişimler markaya hep olumlu olarak dönmüş.

Ama dedik ya en çok sosyal medyada ve zekice reklamlarda çok iyidir Oreo ekibi. Örneğin 2013 Super Bowl (Amerikan futbolu final maçı) Amerikanın en önemli spor karşılaşmasında maç esnasında stadın ışıkları yarım saatten fazla kesik kalınca Oreo’nun attığı tweet en çok konuşulan reklam oluvermiştir. Oreo’yu kast ederek “You Can Still Dunk in The Dark” yani “hala karanlıkta smaç (gol) yapabilirsiniz/bandırabilirsiniz (kelime oyunu)” diyerek elektriklerin kesilmesine göndermede bulunmuştur.

oreotweet

Ne demek istediğimi daha iyi anlamanız için aşağıdaki linklere bir göz atın:

Hemen gönüllü reklamlar gelmiş!

Bu da komik bir karşılaştırma olmuş güldürdü beni :

Anlıyacağınız oldukça dişli bir rakip geliyor sektöre. Bir kültür geliştirmiş, tarzı olan, araştırmacı, ve kavgayı seven bir rakip. Bu tür markalar özellikle serbest ortamlarda, rakipleri çelimsizse madara etme potansiyeline sahiptir. Yani şunu demek istiyorum yeni reklam yasası ile markaların ciddi kapışmalarına şahit olacağız. Bu düellolarda en zeki ve hızlı hareket eden marka kazanacak ve diğerinin imajı yerle bir olacak. İmaj denilen unsurun her şey olmaya başladığı bir dünyada kimse kaybedenleri (looser) sevmez. Tüketiciler de o markalardan diğerine kayarlar. Markaların yapacağı en güzel iş ekiplerine zeki personeller katmak olmalıdır.

Soner Arslan

Motto: Bilgilendirici ve eğlenceli pazarlama yazıları!

Sevebilirsin...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.